the man i love.
*
“sana bir hikâye anlatacağım. uzun zaman önce caddenin çift tarafında oturdum, 22 numarada. karşıdaki evleri seyrettim. daha mutlu insanları düşündüm. odaları daha güneşliydi, partileri daha eğlenceli. ama aslında odaları daha karanlık ve küçüktü ve onlar da karşıdaki evleri seyrettiler. çünkü, biz şansı hep sahip olmadığımız şeyler olarak düşünürüz.”
*
Bir haftadır farklı şehirlerde uyanıyorum. Daha çok nefes alıp, daha az konuşuyorum. İçinde bulunduğum hâl, ikincisi tekrarlanmayacak an'lara aşık olmak gibi. Birşeyler konuşuluyor, bazen sarhoş oluyoruz, birşeyler gidiyor. Tekrar görüşeceğimize söz vererek birbirimize sarılıp, vedalaşıyoruz. Henüz hiçbirimiz bu anların tekrarlanmayacağını bilmiyoruz. Ardından hüzün giriyor konuşmalara, tutulamayacak sözler veriliyor. Henüz tutmayacağımızı bilmediğimiz sözler.
Yolculukları seviyorum; insanları, şehirleri keşfetmeyi. Çoğunu sevmemeyi, birine aşık olmayı. Hissiz bir adama aşık olmanın ruhuma ne zararlar vereceğini biliyorum. Hissiz bir adamla bir daha aynı şehre uyanamayacak olmanın acısını da biliyorum. Bazen birşeyler gözünüzün önünde dursa da onu yok sayıp hayalkırıklığını mümkün olduğunca ertelersiniz ya, bu da böyle birşey.
An geliyor; yaşadığınız şeylere birlikte gülümsüyorsunuz, an geliyor yaşanılanları hatırlayıp tek başınıza burukluk hissediyorsunuz. İşte, ben ikisinin arasındaki ince çizgideyim. Devamının gelmeyeceği hislere, daha fazlasını istemeyecek hissiz adama ait bir hâlde.
Bugün, Eskişehir'e yağmur yağıyor.
Yarın bu şehre uyanmadığımda söyleyeceğim ilk söz ben harper'dan;
so now its just another lonely day.
Yolculukları seviyorum; insanları, şehirleri keşfetmeyi. Çoğunu sevmemeyi, birine aşık olmayı. Hissiz bir adama aşık olmanın ruhuma ne zararlar vereceğini biliyorum. Hissiz bir adamla bir daha aynı şehre uyanamayacak olmanın acısını da biliyorum. Bazen birşeyler gözünüzün önünde dursa da onu yok sayıp hayalkırıklığını mümkün olduğunca ertelersiniz ya, bu da böyle birşey.
An geliyor; yaşadığınız şeylere birlikte gülümsüyorsunuz, an geliyor yaşanılanları hatırlayıp tek başınıza burukluk hissediyorsunuz. İşte, ben ikisinin arasındaki ince çizgideyim. Devamının gelmeyeceği hislere, daha fazlasını istemeyecek hissiz adama ait bir hâlde.
Bugün, Eskişehir'e yağmur yağıyor.
Yarın bu şehre uyanmadığımda söyleyeceğim ilk söz ben harper'dan;
so now its just another lonely day.
*
hayatım, hayallerini bir bir gerçekleştiren insanlarla dolu. hayal kırıklıklarımı bu zamanlar daha çok hissediyorum. insanların istekleri üzerine bir hayat yaşamak, omuzlarıma ağır geliyor. bu yükü taşıyamayıp düşecek olsam; elimi tutmak yerine isteklerini sıralamaya devam etmeleri, korkum. sonbaharın her sene bünyemdeki tek etkisi; herkesi kendim gibi sarhoş sanmam. sarhoşken, birine onu sevdiğimi ya da özlediğimi söylersem, o da bana aynı sevgiyle dönecekmiş gibi. öyle olmuyor. kocaman bir umutla özlediğini söylerken sen, ' olabilir böyle şeyler. sarhoşluk hali. ' cevabı alıp, yutkunarak hayatına devam ediyorsun.
özünde, gidiyor herkes. bir anda.
özünde, gidiyor herkes. bir anda.
*
Paralel evrende aşk; hayatınızın başrolünü bir başka kişiye vermeniz ve hayatınıza figüran olarak devam etmenizin ta kendisidir. Muhtemelen aşk acısı da, durumun farkına varmaya geç kalmışlık hissinden. Aşıkken, hayat normal akışında işlemez, adil olan da budur. Tekil düşünememeye başlarsın, sizin için "iki" çok, "yarım" ise eksiktir. "Bir" bünye iki ruhu hisseder.
—Bu hisse kayıtsız kalan adam için de vicdan bir baş belasıdır.
—Bu hisse kayıtsız kalan adam için de vicdan bir baş belasıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)